“İnsanların önyargılarını parçalamak, bir atomu parçalamaktan daha zordur.” Einstein’in bu aforizması doğru olabilir miydi? Bilim insanı Einstein’ı bile önyargı fizikten daha çok zorlamıştı anlaşılan.
ÖNYARGI;
Latince, “pre+judicium/peşin hüküm” demektir.
Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde, “bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı” olarak tanımlanmaktadır.
Sosyal psikolojideki anlamı, “bir kişiye karşı sadece grup üyeliğinden dolayı geliştirilen olumsuz bazen de olumlu tutumdur.”
Günlük hayattaki kullanımında ise önyargı, “genellikle birisi ya da bir şey hakkında vaktinden önce ifade edilmiş, olgunlaşmamış yargılar” anlamını taşımaktadır.
Önyargı özellikleri bakımından bir tutumdur, değişime dirençli ve katıdır. Ve en önemlisi önyargı kötüdür. Nedenine gelirsek, önyargı sadece ona maruz kalan toplumsal kesimler için değil, toplumun tümü için yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Diğer insanlar hakkında yaptığımız olumsuz yargılar bazen çok önemli meseleler ile ilgili değilken bazen de son derece önemli olan “ırk” ya da “kültür” gibi konularda ortaya çıkabilmektedir.
Bu önemli konuların dışındaki bazı kalıp yargılar da son derece önemli ve etkili önyargılar içermektedir. “Yuvayı dişi kuş yapar.”, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” gibi daha yüzlercesini günlük yaşamdan bulup çıkartabiliriz. Bu kalıp yargılar çok masum görünürken sonuçları bakımında o kadar da masum olmamaktadırlar. Açıkçası insanların çektiği acıların temelinde bu masum gibi görünen yargılar yatmaktadır.
Eğer önyargılar davranışa dönüşürse, artık bunun adı dışlamadır. Yani önyargı bir tutum, dışlama ise bir davranıştır. Önyargıda muhakeme etmeden bir konum alış söz konusudur. Önyargı akıl öncesidir, rasyonel bir teste tabi tutmadan yaptığımız bir tercihtir ve rasyonel terimlerdeki motiflere yoramayacağımız sezgiler ve içgüdüler ile belirlenir.
Önyargının; duygusal, düşünsel ve davranışsal olarak üç temel ögesi bulunduğu görülmektedir. Bu ögelerin etkisi altında kişi dışlama davranışında bulunur. Başka bir deyişle aynı koşullar altında aynı biçimde davranılması gereken iki kişiye farklı farklı davranışlarda bulunur. Örneğin; lokantaya giden iki müşteriden birine dış görünüşünden dolayı daha kötü muamele edilebilir. Dolayısıyla önyargı olumsuz bir tutumdur ve birçok sosyal durumda kendini gösterebilir. Teknik olarak olumlu olabildiği gibi olumsuz da olabilir. Yine örneğin; Fransızları soğuk buluyor ve sevmiyor olabilirsiniz. Bu olumsuz bir önyargıdır. Diğer yandan İspanyolları daha cana yakın buluyor ve seviyor olabilirsiniz. Bu da olumlu olsa bile bir önyargıdır. Sosyal psikologlar önyargıyı olumsuz olarak kullanmaktadır.
Sosyal öğrenme yoluyla edinilen önyargılar çok küçük yaşlarda aile içinde öğrenilmeye başlar. Çocuğun çevresinde söylenilen sözler, yapılan davranışlar, yargılamalar, dedikodular, uydurulan lakaplar çocukların zihinlerinde izlerini bırakır ve onların da ana-babaları veya komşuları gibi aynı önyargıları benimsemelerine yol açar.
Sosyologlar ve antropologlar, önyargı ve dışlama nedenleri olarak sosyokültürel faktörlere vurgu yapmaktadırlar. Bu nedenle gerek toplumsal gerekse bireysel düzeyde önyargıları azaltıcı politikaların belirlenmesinde, içerisinde psikanalitik bir bakış açısının da yer aldığı multi-disipliner yaklaşımlara ihtiyaç vardır.
Eğitimin önemi yadsınamaz ancak tek başına yeterli olmadığı görülmektedir. Bunun nedeni önyargının sadece bilişsel değil, duygusal ve davranışsal tarafının da olmasıdır. Diğer taraftan önyargıların davranışa dönüşmesini önlemek için toplumsal yasal düzenlemelere de ihtiyaç duyulmaktadır.
KAYNAKÇA:
Dr. Öğr. Üyesi Aysel KAYAOĞLU (2019). “ÖNYARGI” Anadolu Üniversitesi Yayını No:3867, ANADOLU ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ, ESKİŞEHİR.
İLHAN Rıfat S., ÇEVİK Abdülkadir, “ÖNYARGILARIN PSİKOLOJİSİ: Psikodinamik Bir Gözden Geçirme”.
Öğr. Gör. Prof. Dr. İbrahim GÜRSES, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İlahiyat Fakültesi.