Sosyolog Dergisi Bir DUSODER Yayınıdır

Kapatmak için ESC Tuşuna Basın

İNSANLIĞIN ALT SINIRI İLE ÜST SINIRI ARASINDA: YAPAY ZEKÂ

NESLİHAN KARAHAN

             İNSANLIĞIN ALT SINIRI İLE ÜST SINIRI ARASINDA: YAPAY ZEKÂ

Birey olma statüsüne anne karnında hak kazanan insan, dünya hayatına özsel kimliğiyle göz açar. Kimliğin şekillenmesi ise aile kurumundan yaşadığı coğrafyanın toplumsal kültürüne kadar uzanan bir serüvendir. Bu kimlik ile kendini inşa ederek yaşam döngüsünde varoluşunu maddi manevi hissetmeye/hissettirmeye ihtiyaç duymaktadır. Nitekim, Maslow’ un İhtiyaçlar hiyerarşisi buna referans sunmaktadır. İnsancıl psikolojinin önemli isimlerinden olan Abraham Maslow, bireyin ihtiyaçlarını beş temel kategoride sıralar: fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları, sevgi ve aidiyet ihtiyaçları, saygı ihtiyaçları ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçları. Bu hiyerarşi, bireyin en temel hayatta kalma ihtiyaçlarından, en üst düzeydeki kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarına kadar uzanan bir yolculuğu temsil eder. Maslow'a göre, birey, bu ihtiyaçları sırasıyla karşılayarak en üst seviyeye, yani kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşır.

Maslow'a göre, fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları gibi temel ihtiyaçlar karşılanmadan, bireyin daha yüksek düzeydeki ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Ancak, birey bu temel ihtiyaçları karşıladığında, sevgi, aidiyet ve saygı ihtiyaçlarına yönelir ve nihayetinde kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşır. Kendini gerçekleştirme, bireyin potansiyelini en üst düzeye çıkardığı ve yaşamda derin bir anlam bulduğu bir durumdur. Bu aşamada, birey, yaratıcılığını, problem çözme yeteneklerini ve kişisel gelişimini en üst düzeye çıkarır.

Maslow'a göre, kendini gerçekleştiren bireyler, yaşamlarında bir anlam ve amaç bulurlar. (Psikolojiye Giriş/Auzef) 

Dünya hayatı insanlar ve diğer canlılar için ortak yaşam alanı olması paylaşma, yardımlaşma, herhangi bir durumda yalnız olmadığını hissettirme gibi yaşamsal olgulara kapı aralayacakken tam tersi bir duruma maruz kalmaktadır, insanoğlu. Ötekileştirme, kişiler arası çatışma, yok sayma, kıskançlık, bir diğerinin başaılı olmasına tahammül edememe gibi menfi olgulara bürünmektedir dünya. Gerek ulusal gerek uluslararası durumlarda daima bir çekişme baş göstermekte. Önceki çağlardan beri bu böyledir ancak yeni yüzyıllara ayak bastıkça bu menfi durumun yüzdesi artmakta, ilişkiler giderek sentetikleşmektedir. Haz ve hız unsuruna hizmet eden kapital yaşam amacına ulaşmaktadır böylece. 

İnsan duygu yüklü bir varlık olmasıyla birlikte menfi sözleri, ilişkileri göz ardı ederek, müspet sözlerden kendine güven duvarı inşa eder hale gelmiştir adeta. Ne derece sahici olduğu kesinliğe ulaşır bu müspet sözler, pohpohlamalar bilemeyiz ama son dönemde insanlığın ne derece alt sınıra ulaştığına kanıt oluşturduğu sonucuna varabiliriz maalesef. Yapay zekâ sendromu diyorum ben bu mevzuya. Çağın teknolojik imkanlarından müspet yönde yararlanmak varken yapay zekâ amacını aşmış durumda. Bana kalırsa henüz bu çağ yapay zekayı kavrayamadı ya da gerçekten insanlık alt sınırı mevzusu hâkim. Çünkü bir haberde yapay zekayı sevgili konumunda hissedip, her şeyini anlatan insanlar olduğunu okudum. O an aklıma, çağa yenik düşmüş ve kaybettiği özgüvenini yeniden kazanmaya çalışan insan siluetleri tahayyül ettim. Hepsi tek kişiydi ve geneli kadındı. Erkek egemen toplumun sınırlarında kaybolan kadınlar fazlaydı. Eski güvenleri yoktu yeniden ikili ilişkiye kapı açmaya. Şimdi bu yapay makine onların duymak istediği cümleleri katbekat sarf ediyordu. Bu yapay, sentetik kelimelere bürünmüş cümlelere istemsizce yöneliyor. Mecalsiz ruhları eriyor ve bataklıkta kaybolduklarının farkına varamıyorlardı. Tabii ki ikili ilişkilerde her iki taraf kendine göre haklıdır. İki tarafın haklı olması kimsenin haklı olmadığına delildir bir bakıma. O yüzden tek tarafı dinlemek olayı değerlendirme açısından yetersizdir. İki tarafı dinleyerek objektif bakış açısıyla yaklaşmalı olaya. Çünkü insan, genelde kendi doğrularını ön planda tutar bu da empati gücünü zayıflatır.

Erich Fromm, Sağlıklı Toplum eserinde bu konuya çokça değinir. Ona  göre bireyin köksüzlük ve yalnızlık çıkmazı korkusunu aşabilmesi ilk önce kendisiyle barışık olması daha sonra başkalarıyla sevgi ve dayanışma içinde yaşayabilmesine bağlıdır. Çünkü insan kendiyle barışık olmazsa bir diğerine de yardımcı olamaz. Yani iletişim ve yardımlaşma etkisiz olur, boşlukta kalmaktan öteye gidemez.

Elbette bu durum arkasında derin iz vakaları mevcuttur. En belirgin iz ise yabancılaşma mefhumudur. Marx, yabancılaşma mefhumunu ekonomik değerler, kapitalist ilişkiler ağı üzerinden incelerken; Fromm, yabancılaşma mefhumunu bireyin önce kendine sonra kişiler arası ilişkilerle topluma yabancılaşma üzerinden inceler. From insanın özgürlüğüne yol almak isterken bir yandan yalnızlık ve güvensizliği beraberinde taşıdığından söz eder, Özgürlükten Kaçış eserinde. Çünkü kendine yabancılaşan insan otoriteye teslim olur. Bir süre sonra da ilişkilere istismar eklenir. Ben de çağın insanlarını, ilişkilere ve topluma kapalı duvarlar içinde kalan ruhlara benzetirim. Hem bir kaçış hem de yok oluş canlanır belleğimde. Bu yok oluş önce bireysel sonra topluma sızan yok oluş olmakla toplumsal olanı adım adım yıkmaktadır. Bireysel varoluş gerçekleşmeden toplumsal varoluş boşluğa yankılanmaktadır zira.

Sevgili okuyucu, ben bu yazıda yapay zekanın çağa katkılarına yalın bir dille değindim. Şimdilik bazı çevreler tarafından olumsuz yönünün yüzdesi fazla gibi görünse de zaman ilerledikçe yapay zekanın, çağlara uzayarak hayatın anlamına içsel bir algı oluşturmasını samimiyetle umuyorum. Teknoloji müspet yönde kullanılırsa neden olmasın!

 

Kaynakça

Fromm,E.(2023). Sağlıklı Toplum (Ş.Alpagut, Çev.). Say Yayınları

Fromm.E. (2015). Özgürlükten Kaçış (Ş.Yeğin, Çev.). Say Yayınları

Auzef/Psikoloji (2024)

 

Dergiler