İnsan mükemmel olma arzusu taşır. En güzeli, en iyisi, en yakışıklısı, en anlayışlısı vs vs çoğalıp giden listeler arasında kendini yorar. Sadece kendi için değil karşısında ki için de 'EN' olanı olmalıdır. Ama insan kusursuz değildir ve hiçbir zamanda olamayacaktır. Mükemmel görünme arzumuz bizim iştahımızı o kadar kabartır ki bu durumu sloganlar ile destekleriz. Sen her şeyin ile mükemmelsin. Sen her şeyin en iyisine layıksın. En güzelini hak ediyorsun...
İhsan Oktay Anar bir kitabında şöyle der: ''Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı.'' Kendimizi ancak kusursuz olursak değerli hissedeceğimizi düşünüyoruz. Fakat bunlar bizim zihnimizde oluşturduğumuz ve bize toplumsal olarak kodlanan yargılardır. Küçüklükten başlayıp en iyileri ile kıyaslanarak geçiyor çocukluk, öğrencilik, iş, eş, annelik veya babalık hayatımız. Çünkü her zaman bizden daha iyi yapan vardır ve elalem kısmı gelip senin neden daha iyisini yapamadığını sorgular ve kınayarak kendini eksik hissetmeni sağlar. Toplum sürekli başaranın övüleceğini pompaladığı için sende başkasına gerek kalmadan acımaz iç sesin ile kendini yerden yere vurup yargılarsın. Özellikle çevrendeki insanların senden beklentisi vardır ve bunlar gerçekleşmemiş ise durum iç karartıcı bir hal alabilir. Burada kişi kendine olan saygısını da yitirme eşiğine gelir. Çünkü o başkalarının beklentilerini yerine getirdiği sürece başarılı sayılacaktır. Bu duruma 'koşullu özsaygı' adı veriliyor. Saygı duyulmak için şarta bağlı olmak. Halbuki şartlar gerçeklememiş olsa bile saygıya, sevgiye değer insan.
Emre özarslan kitabında şöyle yazar; Mükemmelliğin dayatıldığı, kendimize saygının koşullara bağlandığı bir dünyada Brene Brown, her gece yatmadan önce şu sözleri fısıldamamız gerektiğini söylüyor: '' Evet, mükemmel değilim, savunmasızım ve bazende korkağım ama bu aynı zamanda cesur olduğum ve sevgiyi ve aidiyeti hak ettiğim gerçeğini değiştirmez.'' Oruç Auroba haklıdır, kusurlarımızı kabul ettiğimizde eksik-gedik, yamru-yumru, çatlaklarla dolu bir şey kalır geriye. Ama Cohen'in dediği gibi; her şeyde vardır bir çatlak, ışık da buradan süzülür içeriye.''