Geçmişten Günümüze Ailenin Dönüşümü
Aile, kimimiz için güvenli bir liman, kimimiz için bir okul, kimimiz için bambaşka bir değer. Aile yalnızca kan bağlarından oluşan bir yapı değil, bağlarımızı güçlendiren sevginin, saygının yoğrulduğu dünyaya açılan bir pencere. Aile insanoğlunun en eski ve en derin geçmişine sahip kurumlarından biridir. En ilkel toplumlardan günümüze toplumların kültürel değerleri, ekonomik yapısı, inanç sisteminde değişiklikler ve teknolojinin de gelişmesi ile birlikte kutsal saydığımız aile yapısı bu dönüşümlerden etkilenmiştir. Aslında aile, bu sebeplerden dolayı biyolojik olarak birlikteliklerin yanı sıra toplumsal dönüşümlerinde en canlı yansımalarıdır.
İlk çağlarda topluluklar içinde hayatta kalma ve üretim amacıyla oluşan kabile yapısı, soyun ana üzerinden sürmesi nedeniyle kadınlara aile içinde aktif bir rol kazandırmıştır. Tarım toplumunda geleneksel aile yapısı baskın hale gelmiş, aile hem ekonomik hem de sosyal yaşamın merkezi olmuştur. Bu yapıda sevgi aile bireylerini bir arada tutan en güçlü bağ olurken saygı hiyerarşik düzeni korumuştur, değerler ise kuşaktan kuşağa aktarılarak toplumsal sürekliliği güvence altına almıştır. Otoritenin baba üzerinden kendini göstermesi ve evliliklerin aileler arası antlaşmalarla şekillenmesi, duygusal bağları azaltmış gibi görünse de dayanışmanın ve birliğin sürdürülebilmesinde sevgi, saygı … hala vazgeçilmez olmuştur.
Sanayi Devriminin etkisi ile kırsaldan kent yaşamına göçün başlaması, ailenin geniş aile yapısından sıyrılıp, çekirdek aile modeline geçişini sağlamıştır. Üretimde rol alan aile artık tüketim birimi olarak varlığını göstermeye başlamıştır. Kadınların ekonomik olarak kazanç sağlamayı başlaması, iş gücüne katılımı ve toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden tanımlanması aile içindeki ilişkileri de dönüştürmüştür. Evliliğin toplumsal bir zorunluluk değil, duygusal bir tercih olarak görülmeye başlaması ile bağlılık aileyi bir arada tutan temel bir güç olarak öne çıkmıştır. Sevgi, saygı aile üyeleri arasındaki karşılıklı anlayışı ve düzeni korurken, ailede öğrenilen ve nesilden nesile aktarılan toplumsal normlar güçlenmiş ve bu dönüşüm ile modern toplumlarda özgürleşmenin ve bireyselleşmenin kapıları aralanmıştır.
Geçen yüzyıldan bu yana, eğitim düzeyinin artması, eşitlikçi ilişkilerin önem kazanmasına ve bunun neticesinde boşanma oranlarında da bir artışa sebebiyet vermiştir. İnsanlar yakınlık ararken bir yandan bağımlılık istemediğinden ilişkiler farklı bir forma bürünmüştür. Teknolojik gelişmeler, dijitalleşme ile birlikte aile yine bir dönüşüm geçirmeye başlamış, sosyal medya, akıllı telefonlar, internet platformları, aile bireylerinin iletişimini sanal ortamda kolaylaştırırken, yüz yüze etkileşimin azalmasına neden olmuştur. Anne baba ve çocuklardan oluşan aile artık tek ebeveynli aile kavramını da barındırmaya başlamıştır.
Tarih boyunca aile, toplumsal koşulların bir aynası olarak, ilkel kabilelerden, günümüze içinde bulunduğumuz dijital çağın her döneminde farklı biçimlerde yer almış olsa da insanlık için güvenin, saygının, sevginin ve kimliğin kaynağı olarak önemini korumaktadır. Toplumsal varoluşumuzun en temel kurumu olarak ailemize, değerlerimize, inançlarımıza, kültürümüze bizi biz yapan her şeye sahip çıkmalıyız.